Bazıları onu 'en heyecan verici caz üçlüsünün lideri' olarak tanımladı. Bazıları 'müthiş bir fikre sahip çalışkan bir müzisyen' olarak gördü. Bazıları ise onun üçlüsünü her yeni müzik grubunu değerlendirirken 'referans' olarak kullandı. Bütün bu eleştirmenler, dinleyiciler, müzisyenler, fanlar ve yazarlar ne derlerse desinler, Esbjörn Svensson'un çok fazla olmayan Avrupalı caz kahramanları arasında önde geldiği ve üçlüsü Esbjörn Svensson Trio'nun (E.S.T.) innovatif stilinin, cazın olmazsa olmaz ana karakterlerini yitirmeden dikkat çekemediği zalim bir dönemde, caza yeni dinleyiciler kazandırdığı neredeyse herkes tarafından kabul görmüş gerçeklerdir. Esbjörn Svensson'un 2008 yılında 44 yaşındayken ölümü, üçlünün aldığı yol ve gelecek için bu üçlüden beklenenler düşünüldüğünde, sanırım caz dünyasındaki en büyük kayıplardan biriydi. Bütün bu ün, kariyer ve tarih meselelerini bir kenara koyarsak, tabii ki kaybın asıl ağırlığı ailesine ve yıllardır arkadaşı olan grup üyeleri davulcu Magnus Öström ile basçı Dan Berglund'a kalmıştı.
(to read in English: http://fatih-erkan.blogspot.com.tr/2014/06/esbjorn-svensson-what-was-magic-and-how.html)
Siggi Loch ACT çatısı altında Esbjörn Svensson Trio'nun daha önceden kaydedilmiş ve basılmış 'From Gagarin's Point Of View' albümünü yayımlamaya karar verdiğinde, dünya yeni milenyuma merhaba demek üzereydi. İlk albümleri değildi ancak sanırım bu İsveçli üçlünün kendilerini tecrübeli ve saygın Alman yapımcı Siggi Loch'a sunmaları için doğru zamandı. Bu yerinde karardan önce, yıllardır beraber çalıyorlardı ve İsveçli küçük firmalardan bir çok albüm yayımlamışlardı. Bunun yanında, Esbjörn Svensson bir süredir ACT müzisyeni trombon sanatçısı Nils Landgren ile çeşitli projelerde bir araya gelmekteydi. Bu ilk albümleri dinleyenler, ekibin en başından kazanmış olduğu olgunluk seviyesini ve özgün bir şey ortaya koymak için nasıl kesin kararlar verdiklerini rahatlıkla görebilirler. ACT'in bu kuluçka evresi gibi görülebilecek dönemden Winter in Venice ('95) gibi albümleri yeniden yayımladığını düşünürsek, sanırım ACT'in de aynı şeyi görmüş olduğunu söyleyebiliriz. Devam eden yıllar hem firma hem de ekip için tam bir başarı öyküsüydü. Zaten yoğun ve unutulmaz canlı performanslarıyla bilinen grup daha da fazla ülkede ve şehirde sahne almaya başladı. Albümler ve konserler özellikle Avrupa Caz dinleyicisi için akıl almaz güzellikteydi ve çok geçmeden içinde cazdan rock müziğe, progresiften klasik müziğe kadar bir çok türü barındıran ve canlı performanslar sırasında dinleyiciyi yakalayan melodilerin doğaçlamalarda eritildiği, bu şaşırtıcı derecede taze tonlayan müzik, Amerikalı dinleyicilerin de dikkatini çekti.
Grubun hepsi elektronik eklentiler ve efektler kullanıyordu. Dan Berglund'un bazen overdrive bir elektro gitar gibi tonlayan distorsiyon ekli bası, Magnus Öström'ün gerçek zamanlı oluşturduğu çok katmanlı sıradışı davul çıktıları ve Esbjörn Svensson'un piyanosunda kullandığı basit, şaşırtıcı ve etkileyici efektler tek bir caz grubunda bir araya gelebilmiş özelliklerdi. Bütün bu ekstra özellikler yanında, tüm grup üyeleri enstrümanlarında virtüöz sayılabilecek kişilerdi. Esbjörn Svensson'un klasik müziğe olan hakimiyeti kadar caz ölçülerindeki yeteneği, Magnus Öström'ün oldukça hızlı olabilen, temiz ve kontrollü stili ve Dan Berglund'un sağlam ve güçlü bas hattı, yaratım alanlarının altında dayanıklı bir temel oluşturuyordu. Aralarındaki uyum ve performanslar sırasındaki ataklara verebildikleri ani cevaplar her zaman oldukça etkileyiciydi (çoğunlukla Esbjörn ve Magnus'un müzikal bir birlikteliği de içeren çocukluktan gelen arkadaşlığı sayesinde). Bazı parçalar ve albümler tek bir kayıtta tamamen doğaçlama gibi tonlarken, bazılarının temelinde birlikte yapılmış ve sizi kendisine kitleyebilen türden besteler bulunmaktaydı. Canlı performansa sıra geldiğinde hep farklı çalmayı ve tansiyonu değiştirmeyi seçtiler. Ana temayı yeniden duyuncaya kadar size kendinizi kaybettirecek kadar farklı... Ses mühendisleri çoğu zaman onlar için oldukça önemliydi. En güncelleri Åke Linton'du ve gerçek zamanlı performanslar sırasında hem stüdyoda hem de konserlerde ekibe katkısı çok büyüktü.
Yukarıdaki tartışmalardan bağımsız olarak, ne üretirlerse üretsinler, inanılmaz uyumu oluşturan yoğun çalışma ve disiplinleri, çaldıklarına olan inanılmaz konsantrasyonları ve dinleyicilerine karşı olan mütevazi tutumları, onları caz dünyasının en iyi üçlülerinden biri yaptı. 2000 ve 2008 yılları arasında defalarca ödüllendirilen bir çok albüm yayımlamaya devam ettiler. Parçalarına ilginç ve tuhaf isimler verdiler. Albümlerine genel bir tema kazandırmak veya tam bir hikaye havası vermek için parçaları birbirlerine bağladılar. Hatta bazen bir albümün sonunu diğerinin başına bağladılar. Albüm sonlarına gizli anlamları olan parçalar gizlediler. Müzik endüstrisinin zor günlerinde Viaticum('05) albümü dünya çapında 100.000 adet sattı. Hamburg('07), Tuesday Wonderland('06) stüdyo albümünün turneleri kapsamında çalındı, kaydedildi ve kabul görmüş eleştirmenlerce "Son On Yılın En İyi Albümü" olarak nitelendi. Caz dergisi Downbeat'in kapağına çıkan ilk Avrupalı grup oldular.
Ölümünden sonra da vasiyeti, Avustralya'da aynı kayıt seansında kaydedilen ve miksajları Esbjörn Svensson hayatteyken biten iki albümle devam etti: Leucocyte ('08) ve 301 ('12) üçlünün efsane hikayesine yeni katkılar oldular ve grup her geçen gün yeni fanlar kazandı. Tüm albüm satışlarının şimdiye kadar bir milyonu geçtiği söyleniyor. Albümlerinde Esbjörn Svensson'a saygı niteliğinde bestelere yer veren bir çok Avrupalı caz müzisyeni var. Bu yazıyı yazdığım sırada, hem Magnus Öström hem de Dan Berglund kendi gruplarıyla kariyerlerine devam etmekte ve etkileyici albümler sunmaktalar. İki grup da açıkça liderlerinin E.S.T. zamanındaki rollerinden kalma imzalara sahip ve ikisi de kendi stillerini ve seslerini çoktan oluşturdular. E.S.T. Symphony, Esbjörn Svensson'un 2003 yılındaki fikirlerini taşıyan ve uzun süreli menajer Burkhard Hopper ile birlikte müzisyenler Magnus Öström, Dan Berglund ve aranjör/direktör Hans Ek tarafından ortaya çıkarılan yeni bir konsept. Bu performansların dünya prömiyeri geçtiğimiz yıl Stockholm'de Esbjörn Svensson'un 5. ölüm yıldönümünde gerçekleştirildi. Bu konserin ardından, farklı solistlerle ve orkestralarla bir çok Avrupa şehrinde tüm dünyadan eski ve yeni fanların bir araya geldiği, anılarla dolu büyülü ortamların oluştuğu ve gözyaşları ile dakikalarca alkışlanan bir çok E.S.T. Symphony performansı verildi.
Esbjörn Svensson'ün 6. ölüm yıldönümünde bugün -bir başka Cumartesi-, arkasında bıraktığı o kadar esere rağmen fanlarının hissettiği boşluğu anlatacak sözleri gerçekten bulamıyorum. Öyle görünüyor ki, E.S.T. tüm dünyada yeni jenerasyondan müzisyenlere olduğu kadar dinleyicilere de ilham kaynağı olmuş. E.S.T. dinleyerek caz dinlemeye başlayan insanlar tanıyorum. Bence, Esbjörn Svensson ve arkadaşları caz kütüphanesindeki müthiş kitaplardan birinin yazarlarıydılar. Her dikkatli okunuşta bir yenisi farkedilecek ayrıntılarla dolu bir kitap... Bana öyle geliyor ki bu kitap artık tamamlandı ve bitti. Bitişi bile bütün hikayenin bir parçası bence. Sonsuza kadar devam etmesini istiyor olabiliriz; ancak gerçek bir hayat hikayesinde hayatın ve ölümün gerçeklerini kabul etmemiz gerekiyor. Her birimiz, bir şekilde lanetlenerek veya kutsanarak bize biçilen rolleri oynuyoruz bu hayatta. Bazı devamlar gelebilir, bazı kayıp hikayeler bir araya getirilebilir veya bazıları yazarların yolunu takip ederek yeniden üretebilirler; ama hiç bir şey o eşsiz tadı bir daha vermeyecek. Bu süre zarfında biz, rollerimiz bitinceye kadar, başka kitaplar okuyabilir ve onları sevebiliriz. Burada benim rolüm -inanıyorum ki ben bir çok rolü bir arada oynamakla lanetliyim- düşüncelerimi yazmak. Umarım Esbjörn Svensson'a birkaç melek gönderebilmişimdir. Huzur içinde uyu Maestro...
E.S.T. ile ilgili daha önceden hazırladığım Türkçe ve İngilizce yazılara şu linklerden ulaşabilirsiniz:
Esbjörn Svensson Trio, Tüm Zamanların En İyi Üçlüsü:
Winter In Venice albüm incelemesi:
Strange Place for Snow albüm incelemesi:
Viaticum albüm incelemesi:
Esbjörn Svensson Trio, The Best Trio of All Times:
The review for When Everyone Has Gone:
The review for Winter in Venice:
The review for From Gagarin's Point of View:
The review for Good Morning Susie Soho:
The review for Strange Place For Snow:
The review for Seven Days of Falling:
The review for Viaticum:
The review for Tuesday Wonderland:
The review for Leucocyte:
The review for 301:
elinize sağlık. bahsettiğiniz caz müziğe est ile başlayanlar güruhundan biri de benim. pek çok müzisyenin song for E. ballad for E. adında parçaları var keza tribute albümler falan fıstık. bunları bir araya getirmek benim gibi amatör müzikseverler için zor eğer olur da üçlü hakkında bir yazı daha yazacak olursanız eklerseniz sevinirim. tekrardan elinize sağlık
ReplyDelete