Trio'su ile yakın zamanın unutulmaz caz müzisyenleri arasına giren İsveçli Esbjörn Svensson aramızdan ayrılalı yaklaşık beş sene oldu. Bu yazı grubun davulcusu Magnus Öström ve kontrbasçısı Dan Berglund'u da içine alan ve Hans Ek'in grubun önde gelen bestelerine saksafon, trompet ve gitar partisyonları içeren orkestral düzenlemeleri ile gerçekleştirilen E.S.T. Symphony konserlerinin İstanbul ayağından hemen sonra kaleme alındı. E.S.T. Symphony'nin dünya prömiyeri 10 Haziran'da Stockholm'de gerçekleştirildi. 10 Temmuz'daki İstanbul konserinin hemen ardından 13 Temmuz'da bir konser de Rotterdam'da North Sea Caz Festivali kapsamında verilecek. Henüz tarih ve yerler belli olmasa da bir kaç konser daha verileceği kulağımıza gelen bilgiler arasında. 2003 yılında Esbjörn hayattayken benzer bir orkestral projenin de hayata geçirildiğini hatırlatalım. Konserlerde Dan ve Magnus dışında piyano, saksofon, trompet ve gitar için de farklı şehirlerden, farklı iyi müzisyenleri "line-up"da görmek mümkün. İstanbul'da Dan Berglund ve Magnus Öström'e piyanoda Jacky Terrasson ve Michael Wollny, saksofonda Marius Neset ve gitarda Sarp Maden eşlik etti. Stockholm'dekinin aksine İstanbul'da trompet sanatçısı yoktu. Düzenlemelerin sahibi Hans Ek konserde İstanbul Filarmoni Orkestrası'nı yönetti. Bu arada İstanbul konserinin Mezzo TV'de yayınlanmak için kaydedildiğini de hatırlatalım. Konser öncesi E.S.T. hayranlarının heyecanları gözlerinden okunuyordu. Hem bilindik besteleri duyacak, hem de yeni düzenlemelerin sürprizlerini dinleyeceklerdi.
İlk parça 2006 yılında çıkan Tuesday Wonderland albümünün de giriş parçası olan Faiding Maid Preludium'du. Performansın girişinde İstanbul Filarmoni Orkestrası'nın yaylılarını iyi duyduk ve bence konser genelinde orkestranın performansı oldukça iyiydi. Ancak çok iyi icra edilmelerine rağmen, sesleri arkalardan gelen baslar zayıf ve ziller oldukça parlaktı. Düzenleme muhteşemdi; ancak yaylıların ve zillerin yükseldiği yerlerde ses karmaşası biraz fazlaydı sanki. Perküsyon ve kemanların yardımı ile Esbjörn'ün hemen ölümünün ardından yayınlanan Leucocyte'den Ajar'a geçiş yapıldı. Bu bölüm klasik bir pastoral düzenlemeydi.
E.S.T.'nin 1999 yılında ACT firması ile yollarını kesiştiren From Gagarin's Point of View albümü ile aynı adı taşıyan mükemmel bestenin düzenlemesi için Sarp Maden ve Michael Wollny sahneye geldi. Belki de armonize edilmeye en uygun eseri budur E.S.T.'nin. Bir kaç yenilik dışında, ritim hızına ve piyano partisyonlarına kadar neredeyse albüm kaydı ile aynı doğrultuda bir düzenlemeydi. Gitarın katkısını çok fazla duyamadım.
When God Created the Coffee Break parçasında piyanist Jacky Terrasson ve saksofoncu Marius Neset sahneye geldi. Jacky Terrason'un bu performansında piyano biraz donuk olmak ve geriden gelmekle beraber Esbjörn'den dinlediğimize göre yer yer biraz daha enerjikti diyebilirim. Magnus Öström'ün inanılmaz hızlı vuruşlarının ardından düşen tansiyonla kulağımıza gelen üflemeliler ve devamındaki Jacky Terrasson solosu oldukça iyiydi. Magnus Öström'ün müthiş başarısına rağmen bu ilk üç performansta akustik olarak davuldan çok iyi sesler gelmediğini söylemek zorundayım. Normal kayıtlarda Dan Berglund'a ait olan partisyonların saksofona verildiği müthiş düzenlemeye Marius Neset'in katkısı etkileyici ve büyüktü.
Sanırım gecenin hem en iyi düzenlemesi hem de en iyi performansı Seven Days of Falling'di. Piyanoda bu sefer Michael Wollny vardı. E.S.T.'nin bu önemli bestesinin sadece Dan Berglund'a ait dört adet giriş notası seyirciyi heyecanlandırmaya yetti. Albüm kayıtlarında piyanodan dinlediğimiz ana tema bu düzenlemede saksofona verilmişti. Marius Neset görevini hakkıyla yerine getirdiği gibi özellikle bu parçada doğaçlamaya çıktığı bölümlerde çok dikkat çekici bir performans sundu. Kontrbasın saksafon ile duoya düştüğü ve piyanonun bu ikiliye yumuşak ve minimal dokunuşlarla eşlik ettiği bölümler de muhteşemdi bence.
Wonderland Suite'e orkestra şefi Hans Ek'in ayrı bir eseri olarak bakılabilir. Diğer düzenlemelerden farklı olarak Hans Ek burada Tuesday Wonderland albümünden Dolores in a Shoe Stand ile başlayan, Goldhearted Miner ve Goldwrap ile devam eden geçişler ve geriye dönüşler içeren çok başarılı bir süit bestelemiş. Girişte yine saksofonun, Esbjörn'ün çaldığı piyano partisyonlarını aldığını görüyoruz. Dolores in a Shoe Stand bölümünde Sarp Maden, Marius Neset, Michael Wollny, Dan Berglund ve Magnus Öström'den oluşan quintet tansiyonu ve uyumu yerinde çok iyi bir performans sundular. Özellikle Sarp Maden'in solosu dikkat çekiciydi. Goldhearted Miner bölümüne gelindiğinde, Esbjörn'ün albümde parçaya pastoral bir hava katmak için piyanonun içine kağıt koyarak çaldığı yerler Hans Ek'in düzenlemesinde flütler tarafından icra edildi. Goldwrap kısmı başladığında enerji tıpkı E.S.T. konserlerinde olduğu gibi iyice yukarı çekilmiş durumdaydı. Magnus Öström'ün performansın bel kemiğini oluşturan flanger efektine yakın bir etki bırakan ritmi ve hemen ardından gerçekleştirdiği inanılmaz solo bu davulcunun neden Avrupa'nın en iyi davulcularının başında geldiğini bir kez daha gösterdi. Wonderland Suite, Sarp Maden ve Marius Neset sololarının yardımıyla Dolores in a Shoestand ana temasına yapılan geçişin ardından sonlandırıldı.
Wonderland Suite'e orkestra şefi Hans Ek'in ayrı bir eseri olarak bakılabilir. Diğer düzenlemelerden farklı olarak Hans Ek burada Tuesday Wonderland albümünden Dolores in a Shoe Stand ile başlayan, Goldhearted Miner ve Goldwrap ile devam eden geçişler ve geriye dönüşler içeren çok başarılı bir süit bestelemiş. Girişte yine saksofonun, Esbjörn'ün çaldığı piyano partisyonlarını aldığını görüyoruz. Dolores in a Shoe Stand bölümünde Sarp Maden, Marius Neset, Michael Wollny, Dan Berglund ve Magnus Öström'den oluşan quintet tansiyonu ve uyumu yerinde çok iyi bir performans sundular. Özellikle Sarp Maden'in solosu dikkat çekiciydi. Goldhearted Miner bölümüne gelindiğinde, Esbjörn'ün albümde parçaya pastoral bir hava katmak için piyanonun içine kağıt koyarak çaldığı yerler Hans Ek'in düzenlemesinde flütler tarafından icra edildi. Goldwrap kısmı başladığında enerji tıpkı E.S.T. konserlerinde olduğu gibi iyice yukarı çekilmiş durumdaydı. Magnus Öström'ün performansın bel kemiğini oluşturan flanger efektine yakın bir etki bırakan ritmi ve hemen ardından gerçekleştirdiği inanılmaz solo bu davulcunun neden Avrupa'nın en iyi davulcularının başında geldiğini bir kez daha gösterdi. Wonderland Suite, Sarp Maden ve Marius Neset sololarının yardımıyla Dolores in a Shoestand ana temasına yapılan geçişin ardından sonlandırıldı.
Serenade for Renegade düzenlemesinde piyano partisyonları bu sefer gitara, yani Sarp Maden'e verilmişti. Sarp Maden'in doygun ve uzun tonu bu düzenleme ve bestenin özü ile oldukça uyumluydu. Sarp'ın eşlik eden flütlerle beraber parçaya oldukça mistik ve hatta oryantal bir katkı sağladığını söyleyebiliriz. Sarp Maden'in genel olarak konser boyunca katkısını çok başarılı buldum.
Dodge the Dodo'yu iyi bilenler bu parçanın E.S.T. Live '95 albümüne 1999 yılında yapılan kaydı ile giren versiyonun From Gagarin's Point of View albüm kaydından çok önde olduğunu da bilir. Zaten genel olarak dünyanın en iyi ses mühendislerinden Ake Linton'ın ekibe stüdyo kayıtlarında da katkı sağlamasına kadar üçlünün canlı performanslarının albümlerinin çok ötesinde iyi olduğunu söylemek yanlış olmaz. 2007 Live in Hamburg albümü sanıldığının aksine Viaticum'dan daha fazla dünyada tanınmalarına sebep olmuştur. Hans Ek'in piyano partisyonlarının bir çoğunu yine gitar ve saksofona verdiği bu düzenlemenin performansının girişi de 1999 yılındaki canlı kayda çok yakındı. Oldukça enerjik bas ve "snare" vuruşlarının altında Magnus Öström'ün kalp atışı gibi "kick"leri bizleri eskilere götürdü. Michael Wollny'nin piyanoya sert ve donuk vuruşları, Sarp'ın ve Marius'un ana temayı taşıyışı oldukça başarılıydı. Dan Berglund'un bas yayını eline alması ve o kendine has distorsiyon efekti, müziğin olduğu kadar bizlerin de tansiyonunu arttırdı.
E.S.T.'nin Tuesday Wonderland albümünde yer alan ve benim en favori bestem olan Eight Hundred Streets By Feet'e yapılan düzenleme, bestenin naif ve melankolik havasına uygun olarak oldukça yumuşak ve derindi. Esbjörn'ün piyanodaki ellerinden birini yine piyanodan dinlerken diğerini zaman zaman gitardan, zaman zaman da saksofondan dinledik.
Hans Ek, Wonderland Suite'e benzer şekilde Viaticum albümüne de Viaticum Suite'i yazmış. Bu düzenleme için albümden Viaticum, 88 Days in My Veins ve Unstable Table and Infamous Fable parçaları seçilmişti. Viaticum ölmekte olan insanlara verilen son yemek manasına geliyor. Bu sebeple beste oldukça karanlık. Albümde Dan Berglund'un dip basları ile edindiğimiz bu duygu Hans Ek'in düzenlemesinde bas yoğunluklu üflemeli enstrümanlarla bizlere sunulmuş. 88 Days In My Veins bölümünde Michael Wollny'nin kontrbas ile olan uyumu ve Unstable Table and Infamous Fable bölümündeki viyolonsel partisyonları dikkat çekiciydi. Unstable Table and Infamous Fable'da albümdeki gibi müzikal duygu açısından kontrolden çıkan arka üçlü, son bölümde Dan Berglund'un mükemmel kullandığı yayı ve Magnus Öström'ün kısa ve etkili "kick"leri ile en başa Viaticum'un ana temasına geri döndü.
Sarp Maden, Jacky Terrasson ve Marius Neset'in sahneye yeniden geldiği son performansta Strange Place for Snow albümünün ve E.S.T.'nin belki de en sıkı performansı Behind The Yashmak'ı dinledik. Dan Berglund tarafından gerçekleştirilen girişin hemen ardından Marius Neset ana temayı aktardı. Albümde ve E.S.T. canlı performanslarında olduğu gibi doğaçlama bölümünü başlatan tetiği çeken ve parçayı enerjisi inanılmaz yüksek noktalara çıkartan müzisyen, "snare" üzerinde adeta dans eden harika davulcumuz Magnus Öström oldu.
Son performans biter bitmez, ayağa kalkan seyirci, artık trio cazı severler arasında efsaneleştiğini düşündüğüm E.S.T.'nin yaşayan iki üyesi Dan Berglund ve Magnus Öström özelinde bu performansa imza atan bütün müzisyenleri, orkestrayı ve şef Hans Ek'i uzun uzun alkışladı. Eminim Esbjörn Svensson da sahnede müzisyenlerin ve koltuklarda dinleyicilerin arasındaydı. Ön sıralarda ağlayanlar oldu ve ne yalan söyleyeyim; benim de gözlerim yaşlıydı. O sırada Hans Ek'in yanına giden bir genç, Esbjörn'ün ölüm yıldönümünü hatırlatan bir kartonu kendisine verdi. Hemen ardından kırmızı kartonda Gezi Olayları'nda hayatını kaybeden gencecik insanların isimleri yazılıydı. Alkışın dozu bir kademe daha arttı. Esbjörn'e ait karton bisten sonra Dan ve Magnus'un da elindeydi.
Biste neredeyse her Esbjörn Svensson anma konserinde olduğu gibi Love is Real çalındı. Vokalde Korhan Futacı vardı. Charlie Haden'in oğlu Josh Haden tarafından Seven Days Of Falling albümünün Believe Beleft and Below parçasına yazılan sözlerle ortaya çıkan ve aynı albümün son parçası O.D.R.I.P'in sonuna "hidden track" olarak Josh Haden'in kendi vokal performansı ile eklenen bu parçayı seslendirmek çok kolay değildir. Çok farklı vokalistlerden dinlediğim bu parçayı en iyi yine Josh Haden'in seslendirdiğini düşündüğümü söylemek zorundayım.
Başından sonuna, E.S.T. Symphony konseri İstanbul için unutulmaz bir konserdi. Ben hiç bir caz konserinde sanatçıların bu kadar fanatikçe alkışlandığını görmemiştim. Açık söylemeliyim konsere katılmayan İstanbullular çok şey kaçırdı. Ancak belirtmekte fayda var; sanırım satılan bilet sayısının Gezi Olayları'nın etkisiyle az olması sebebiyle konser küçük salona alınmıştı. Oldukça büyük orkestrayı ve fazla katmanlı eserleri göz önünde bulundurduğumuzda küçük salonda zaman zaman yansımalardan kaynaklı olarak seste problemler yaşandığını ve özellikle asıl önemli performansların gerçekleştiği bas, davul ve piyano üçlüsünün seslerinin kimi zaman kaybolduğunu veya niteliğini kaybettiği söylemeliyim. Yine belirtmekte fayda görüyorum; E.S.T.'nin 2005 sonrası bir çok canlı performansında, albüm kayıtları ve miksajında yanlarında yer alan ve zaman zaman ekibe sağladığı gerçek zamanlı katkılarla grubun adeta dördüncü üyesi gibi olan ses mühendisi Ake Linton, ortaya çıkan sesin niteliğini ilk birkaç performanstan sonra toparladı. Bu da kıyasla uluslararası platformdaki ses mühendislerin bizdekilerden farklı olarak canlı performans esnasında sanatçıdan beklemeden kendi kararlarını alıp durumu kurtarmalarının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Bu arada bu yazının sonunda sanırım yine eskiden beri E.S.T.'nin menajerliğini yapan Burkhard Hopper'ın bu kadar çeşitli müzisyeni bir araya getirmekteki başarısını kutlamam gerekiyor.