24 Ekim'de Ankara'da verdiği konserin hemen öncesinde İbrahim Maalouf ile konuştuk.
I.M: Bir çok şey... Öncelikle, Illusions kendi grubumla kaydettiğim ilk albüm oldu. Bunu ilk kez yapıyorum. Bundan önceki dört albümde grubumla kayıt yapmadım. Daha öncesinde stüdyoda bir şeyler kaydediyor ve grupla turneye çıkıyordum - bu çok farklı bir şey biliyorsun...
F.E: Aynı ekiple baştan sona tam bir albüm... Stüdyoda bir veya iki kerede kaydedilen bir albüm belki de...
I.M: Evet en fazla iki kerede. Benim için çok yeni çünkü gerçekten de böyle bir albümü ilk kez yapıyorum. Ekibi çok iyi tanıyorum çünkü uzun süredir beraber çalıyoruz ama beraber ilk kez bir şey kaydediyoruz - çok farklı bir şey. Ekibe yeni olarak farklı bir şey de ekledim: Üç trompetçi... Onlara makamları ve quarter tonları nasıl çalacaklarını öğrettim. Arap veya doğu dünyasından değiller. Batı dünyasından geliyorlar ve onlara bunu öğretmek gerçekten oldukça zor bir işti. Bu ikisi önemli temel iki değişiklikti.
--------------------------------------------------------------------------------------------------
F.E: Bana göre, Avrupa Cazı dinleyicileri doğu ve oryantal kültüründen etkilenen caza giderek daha fazla ilgi göstermekteler. Bence Tigran Hamasyan ve Dhafer Youssef ile birlikte bu türün en önemli temsilcilerindensin. Hatırladığım kadarıyla 2013'teki North Sea Caz Festivali'nde Hudson'ın kapıları konserin sırasında içeride hiç yer kalmadığı için kapatılmıştı ve ben bu yüzden performansını dinleyememiştim. Sence dinleyiciler cazda doğunun sesini duymaktan neden bu kadar çok etkileniyorlar?
I.M: Bence batılı müzisyenler egzotik renklere her zaman ilgi duymuşlardır. Mesela bir aralar Salsa'nın önemli bir dönemi olmuştu. Herkes Salsa ile ilgileniyordu. Başka bir periyotta herkes Afrika müziğine ilgi duydu ve caz ile onu miks etti.
F.E: ...ve bu sizin zamanınınız öyle mi?
I.M: Bence özellikle batı ve doğunun arasında gerçekleşen problemlerle birlikte gerçek bir çatışma söz konusu. Bana göre insanlar müzik ve genel manada sanatın bu çatışmayı sonlandırmak için bir çözüm olabileceğini anlamaya başladılar. Anlaşmazlıklar artık hep batı ile doğu arasında. Eskisi gibi güney ile kuzey arasında değil.
F.E: Belki de müzikten başka bir umudumuz yok.
I.M: Sanat, özgürlük, genel olarak sanat aracılığıyla gelen özgürlük... Yani caz canlı bir müzik olduğu için - bazı insanların olmasını istediği gibi bir klasik müzik türü değil - devamlı değişiyor...
F.E: Zaman içerisinde ilerliyor ve etkileniyor.
I.M: Kesinlikle. Hip Hop'tan, elektronik müzikten ve neredeyse herşeyden...
F.E: Bir organizma gibi kendi kendisini oluşturuyor.
I.M: Kesinlikle! Hala canlı. Kütüphanede ve kutularda duran eski müzik türleri gibi değil... Biliyorsun eski bir kitabı açar gibi dinlediğin müzikler vardır. Barok müzik gibi mesela... Eski bir kitap gibi açar, tozunu alır ve dinlersin... Caz böyle değil. Eski öncesi, eski, güncel öncesi ve gelecek gibi dönemler var cazda. Biz şimdi bugünü oluşturuyoruz. Şimdi burada olmaktan ve bunun bir parçası olmaktan çok mutlu ve gururluyum. Çok fazla insan var aslında. Söylediğin kişiler ve aslında daha da fazlası var. Hakkında çok bir şey bilmediğimiz bir sürü isim - müthiş müzisyenler... Hergün bütün bunları miks eden müthiş adamlarla tanışıyorum.
F.E: Cazın bilinmeyen kahramanları...
I.M: Türkiye'de de bir sürü müzisyen var. Gerçekten etkileyici.
--------------------------------------------------------------------------------------------------
F.E: Neyse ki North Sea'de seni E.S.T. Symphony projesi ile dinleyebildim - Behind The Yashmak parçasında... Solon biz Esbjörn Svensson Trio fanlarını oldukça etkiledi.
I.M: Bana verdikleri alanı kullandım - çok fazla değildi ama o alanı kullandım.
F.E: Tamamen anlık ve doğaçlama mıydı?
I.M: Ah evet.
F.E: Bir E.S.T. bestesinde Magnus ve Dan ile birlikte çalmak nasıl bir duyguydu?
I.M: Böyle muhteşem bir ekiple ve onlar için hazırlanmış big band ile ilintili olmak benim için bir onur - özellikle şu muhteşem gitarist... Neydi adı? Yaron Herman piyanodaydı ve gitarist...
F.E: Kurt Rosenwinkel.
I.M: Ah, evet, Kurt Rosenwinkel. Aman Tanrım, o bir dahi.
F.E: Kendi konseri de muhteşemdi.
I.M: Gerçekten bir dahi. Bu büyük projenin bir parçası olmaktan gurur duydum.
F.E: Müthiş bir performanstı. Behind The Yashmak solosu E.S.T. fanları arasında neredeyse viral oldu. Genel olarak kuzey ülkelerinde yapılan cazı dinler misin?
I.M: Dinledim; ama artık o kadar dinleyemiyorum. Çünkü o kadar vaktim yok. Müzik üzerine çok fazla çalışıyorum. Bunu anlamak her zaman çok kolay olmuyor ama çok beste yaptığında (bu zor)... Sinema için, şarkıcılar için, kendim için, albümlerim için, başka projeler için... Çok çalışıyorum.
--------------------------------------------------------------------------------------------------
F.E: Evet, son çalışma da bir film müziği. Yves Saint Laurant'in soundtrack albümü için çalışmak neler hissettirdi sana?
I.M: Müthişti, çünkü filmin görüntüleri gerçekten müthişti. Çok nazik ve kırılgan bir müzik bulmam gerekliydi; çünkü Yves Saint Laurant çok nazik ve çok kırılgan - biliyorsun. Bunu ve aynı zamanda çok da güçlü bir şeyi bulmak zorundaydım. Benim için ilginç olan -yani demek istediğim- bu şeylerin bir kombinasyonunu bulmak ve kendim olabilmekti. Tam olarak da kendim olabilmek değil çünkü asıl konu filmdi. Sadece benimle ilgili değildi yani.
F.E: Belki de bazı ödünleşmeler söz konusuydu?
I.M: Evet.
--------------------------------------------------------------------------------------------------
F.E: Müziğin oryantal havalar içerse de, albümdeki parçalarına verdiğin isimlere bakınca şimdiki deneyimlerinden ve yaşadıklarından etkilendiğini görüyorum. Modern yaşamla ilgili çağrışımlar var. Memleketinden gelen ilham ile şu an yaşadıklarını bir araya getiriyorsun diyebilir miyiz?
I.M: Bence müziğim ben neysem o ve ben Lübnanlıyım. Arap kültüründen geliyorum ve batı kültüründe yetiştirildim. Nereden geldiğimi çok iyi hatırlıyor ve biliyorum. Nereden geldiğim benim için çok önemli. Şu an ne yaşadığım ve içinde yaşamaya çalıştığım toplum da kültürüm kadar önemli. Müziğim de böyle. Köklerime yakın olduğu kadar bugünü de içeriyor.
--------------------------------------------------------------------------------------------------
F.E: Şimdi başyapıtlarından birine gelmek istiyorum: Beirut. Bu bestenin arkasında derin bir melankoli ve acı hatıralar duyuyorum. Sanırım şehrin zor ve problematik koşulları ile ilgili. Sence zor deneyimler yaşayan, sıkıntılı bir hayat süren ve üzücü hatıraları olan bir sanatçı daha mı yaratıcı oluyor?
I.M: Bilmiyorum ama benim hikayemde, ölüm ve yok olma korkusu içerisinde yetişmek bana hayatı sevdirtti. Bu sanırım hayatımda yaptığım birçok şeyin merkezinde çünkü hayatta olmayı ve dünyayı bütün problemlerine rağmen -ne kadar çok olduğunu hepimiz biliyoruz, tüm dünyada olup biten onca şey- çok seviyorum. Canlı ve hayatta olmayı seviyorum.
F.E: Yaşamanın kıymetini biliyorsun yani.
I.M: Evet öyle ve müzik hayatta olma mutluluğunun bir dışa vurumu. Ölümden gerçekten çok korkuyorum. Yaptığım herşey bana hayatta olduğumu hatırlatmak için.
F.E: Belki de ölümden kaçıyorsun.
I.M: Evet, bundan kaçıyorum ve olabildiğince uzağında kalmak istiyorum. Bu bir çeşit ışık.
--------------------------------------------------------------------------------------------------
F.E: Hepimiz babanın quarter tone trompeti icat ettiğini biliyoruz. Souffle belgeselinde diyorsun ki "Quarter tone trompet hem Arapça hem de Fransızca konuşmamı sağlıyor".
I.M: Aslında tam öyle demeyelim: Hem Arap hem de batı dünyasında...
F.E: Bu sözlerinden quarter tonlarla Arap makamları çalabildiğini anlıyorum. Eğer baban bu enstrümanı icat etmeseydi hala trompet çalıyor olur muydun?
I.M: Müzisyen olmazdım. Bana müziği sevdiren odur. Tabii ki müzik dinlemekten hala hoşlanırdım.
F.E: Sana çalman konusunda baskı yapmış mıydı hiç?
I.M: Hayır ama çok güçlü bir öğretmendi. Müzik dünyadaki en önemli şeymiş gibi anlatırdı bana.
F.E: Bu çok güçlü bir ders.
I.M: Müzik onu sefaletinden kurtardı. Hala hayatta ama çok çılgın bir hayatı oldu.
F.E: Belki de Nietzsche'nin sözleriyle hareket etti: "Müziksiz bir hayat hata olurdu."
I.M: Belki; ama şundan eminim ki müzik ve özellikle trompet onu sefaletinden kurtardı ve hayatını tamamen değiştirdi. Başka biriydi ve trompet ve müzik sayesine bambaşka biri oldu. Ünlü olmaktan bahsetmiyorum. Tam olarak kafanda kim olduğundan ve içinde ne olduğundan bahsediyorum.
F.E: Belki şaşıracaksın ama aynı durum benim için de geçerli. Yaklaşık on yıl önce caz dinlemeye başladığımda basit bir elektronik mühendisiydim. Sonrasında baştan aşağı bir değişim yaşadım.
I.M: Yani ne demek istediğimi anlıyorsun.
F.E: Evet. Müzik için yolculuklara çıkmaya ve insanlarla buluşmaya başladım. Daha hayat dolu ve iyi bir insan oldum.
I.M: Bak görüyorsun işte...
F.E: Evet ve ben de senin gibi belki de batıyı ve doğuyu bir araya getirmeye çalışıyorum.
I.M: Ama sen yine de Türkiye'de yaşıyorsun - coğrafik olarak ortadasınız ve taviz veriyorsunuz. Bu yüzden Türkiye'nin en ilginç ülkelerden biri olduğunu düşünüyorum. Aslında amcam Amin Maalouf buradaki kültür hakkında çokca yazdı. Onun kitaplarını okuyarak büyüdüm. Dünyanın bu kısmında gelenekle ilgili hep taviz verildiğini hissediyorum. Genellikle Türkiye'de, herkes değil ama tarih boyunca genellikle -hatta günümüzde de- insanlar kültürlerini modern dünya -batı dünyası- ile harmanlıyorlar. Her zaman bu iki şey arasında gidip geliyoruz. Buradaki insanlar gerçekten bu iki şey arasında bir denge bulmak zorundalar. Kolay değil; tam olarak Avrupa ve Arap dünyasının ortasındasınız. Arap değilsiniz, Avrupalı değilsiniz, bunun tam ortasında bambaşka bir şeysiniz. Kendi yolunuzu bulmalısınız. Bu çok ilgi çekici.
F.E: Evet bu bizim şansımız ve entellektüel bir ailede yetişmiş olman da senin şansın belki de.
I.M: Bilmiyorum. Belki. Belki...
--------------------------------------------------------------------------------------------------
F.E: Sting ile çalışmak nasıl bir duygu?
I.M: Çok iyi ve dikkatli bir insan.
F.E: İyi bir İngiliz?
I.M: Evet ama İtalya'da çünkü iki hafta Toscana'daki evinde çalıştım. Çok ilginç bir deneyimdi çünkü çok iyi ve mütevazi bir insan.
F.E: Belki de bu yüzden devamlı "In my humble opinion" diyordur.
I.M: Gerçekten mi?
F.E: Evet. DVD'lerde görebilirsin bunu. Bu çalıştığınız ev DVD'lerinden birinde gördüğümüz ev mi?
I.M: Kesinlikle. Tam olarak o ev. Çok büyük olan.
F.E: O performansta çalmış mıydın?
I.M: Hayır.
F.E: 9/11 olaylarından sonra olmalı. Çok etkileyici bir performanstı - önce üzüntüsünü belirtir ve sonra çalar Sting.
--------------------------------------------------------------------------------------------------
F.E: Eminim ki Miles Davis'i çokça dinlemişsindir. Bence Miles gibi innovatif bir trompetçisin ve enstrümanı belki de Miles'ın 70'lerde yaptığı gibi farklı stillere adapte ediyorsun. Miles Davis'in yaptıkları ile senin şu an çaldıklarını tanımlayıp kıyaslayabilir misin?
I.M: Kıyaslayamam çünkü benim için Miles cazda trompetin görünüşünü tamamen değiştiren insan. Bunu gerçekten yaptı. Kimsenin daha önce gitmediği bir yoldan gitti. Ben kendimi henüz o kadar derine gider vaziyette görmüyorum - belki başka zaman. Tabii ki Miles Davis'e ve başardığı işlere yoğun bir hayranlık duyuyorum fakat babamın yaptıklarından daha çok etkileniyorum. Çünkü Miles Amerika'da büyüdü ve bütün hayatını Amerika'da - cazın anavatanında - geçirdi.
F.E: Cazla doğdu diyebiliriz.
I.M: Cazla doğdu. 7, 8 yaşlarındayken cazı duydu, 9'unda trompet çalmaya başladı ve ebeveynleri zengindi. Babası dişçiydi, annesi ise kilise orgu çalıyordu.
F.E: John Coltrane'de olanın aksine.
I.M: Evet, kesinlikle ve durumları oldukça iyiydi. Klasik müzik eğitimi aldı ve cazın daha havalı olduğunu düşündüğü için caza başladı.
F.E: Seçenekleri vardı.
I.M: Bütün seçenekler önündeydi. Bird ile çaldı. Hayatını biliyorsun. Hayatıyla ilgili çok da mantığa aykırı gelmeyen bir durum söz konusu. Takip etti, çok ileri gitti ve bu müthiş bir şey. Öte yandan babamın hayatını düşündüğümde çok daha fazla etkileniyorum çünkü Lübnan'da bir çiftçinin evinde 1940'larda büyüdü.
F.E: Müzik yok, arşiv yok...
I.M: Arap geneleksel müziği dışında hiç bir şey ve trompeti keşfettiğinde 23 yaşındaydı. Hiç parası yoktu, geleceği yoktu. Bir bota atladı ve ailesinin dediği şeyleri önemsemeyip kaçtı. "Gitme, kendini kaybedersin, delirirsin. Fransızca bilmiyorsun, Arapça yazıp okumasını bilmiyorsun, okula gitmedin, paran yok, trompeti yeni keşfettin ve Paris konservatuarına mı gitmek istiyorsun? Sen kendini ne zannediyorsun?" dediler. Gitti ve klasik müzik üzerine eğitim aldı. Fransa'nın en önemli klasik müzik trompet sanatçılarından biri oldu.
F.E: Kendisini aydaki adam gibi hissetmiş olmalı.
I.M: Evet. Tam öyle bir adamdı. Onun yaşamına hayranım. Dünyada çok az insanın yaptığı bir şey yaptı. Biliyorsun, hiç seçeneğin yoksa... Bu trompeti icat etti.
F.E: Kendi yolunu oluşturdu. Hiç bir yol yoktu ve o kendi yolunu ortaya çıkardı.
I.M: Başardı. Gidecek hiç bir yeri yoktu ve o bütün kapıları açtı. Kesinlike ona çok hayranım. Onu örnek alıyorum. Bugün çok çalışıyorum ve çok çalışıyorsam, geceleri uyuyamıyorsam her zaman "çalışmalıyım, çalışmalıyım, çalışmalıyım..." diyorum çünkü biliyorum ki babam bütün bunların hepsini yaptı, başarısız olamam.
--------------------------------------------------------------------------------------------------
F.E: Peki anavatanı Amerika'da yapılanla Avrupa'da şu an yapılan cazı karşılaştırırsan neler söylersin?
I.M: Bu karşılaştırmayı yapmak kolay değil ve ben bu konunun en iyi uzmanı falan değilim ama hissiyatım belki de Amerika'da -bir çoğu- spesifik bir yönde fazlaca ilerliyorlar ve bunu yapmazsan genellikle pop veya Jamie Cullum gibi bir şeyler yapıyorsun ki o da soul ve gospelden etkilenen birisi.
F.E: Ne çalacaklarından çok nasıl çalacaklarına yoğunlaşmış olabilirler mi?
I.M: Evet, kesinlikle. Kesinlikle. Belki de Avrupalı müzisyenler ve dünyanın geri kalan kesimi cazda Amerikan kültürünü başka şeylerle harmanlama işini daha çok yapıyor.
F.E: Besteler ve melodiler bulmaya çalışıyorlar...
I.M: Farklı olan bir melodi bulmaya çalışıyorlar. Diğer şeylere entegre olan bir armoni bulmaya çalışıyorlar... Farklı ritimlerde bir caz tanımı bulmaya çalışıyorlar. Bu tarz harmanlama biliyorsun caz için çok ilginç olabiliyor. Bütün dünyaya yayılıyor. Telefon gibi mesela. Silikon Vadisi'nde yapılıyor ama bütün dillerde kullanabiliyorsun: Çince, Fransızca... Çalışıyor. Cazı bundan dolayı seviyorum. Tüm dünyayı geziyor. Bütün ülkeler cazı entegre edip kendi yolunu buluyor.
--------------------------------------------------------------------------------------------------
F.E: Ya Türk caz müzisyenleri? Tanıdığın kimse var mı? Beraber çalıştığın kimse oldu mu?
I.M: Çok fazla yok. Ama Türk müzisyenlerini çok takdir ediyorum çünkü makamları ve tarabı bütün müzik türleri ile çok iyi harmanlıyorlar: pop, caz, hard rock.
F.E: İsim alabilir miyim?
I.M: Gençken Laço Tayfa'yı çok dinlerdim.
F.E: Hüsnü Şenlendirici yani...
I.M: Evet, Hüsnü benim için... Biliyorum o star gibi bir şey ve bir şey yarattı- en iyilerinden biri. New York'ta yaşayan New York Gypsy All Star gibi yeni jenerasyondan isimleri de gerçekten çok beğeniyorum.
--------------------------------------------------------------------------------------------------
F.E: Bütün tecrübenle cazın ve müziğin geleceğini nasıl görüyorsun? Yani albüm satışlarını da düşünürsen...
I.M: Kim bilebilir ki? Bilemiyoruz. Konserler kesinlikle var olacak çünkü konser olmazsa müzik de olmaz.
F.E: Ama albüm satışları ve kayıtlarla ilgili emin olamıyorsun öyle mi?
I.M: Bence albümsüz yapamayız ve eğer albüm yoksa kimse turne yapmaz.
F.E: Katılıyorum. Ben hala albüm alıyorum merak etme.
I.M: Ben de. Bence bu konuda insanların eğitilmesi hususunu yeniden değerlendirmeliyiz. İnsanlar albüm almanın neden önemli olduğunu anlamıyorlar. Düşünüyorlar ki "E bu albüm burada şu kadar ama ben bunu bedava alabilirim. Neden satın alayım ki. Bunu satın almak için aptal olmam lazım." Evet bu dünyada belki aptal olabilirsin ama başka bir dünya daha var. Birileri bu albümü yapmak için para harcadı ve eğer beğeniyorsan ve almak için para vermiyorsan, o insan diğerini yapmak için para bulamayacak."
F.E: Bu aslında genel bir kural - sadece müzik için değil.
I.M: Evet her konuda doğru.
F.E: Bütün babaların senin baban gibi çocuklarına "müziğin dünyadaki en önemli şey" olduğunu söylediğini düşünsene...
I.M: Evet, insanlar bunu anlama ihtiyacında değiller. Ben bunu anlayabiliyorum. Eğer sanatı seviyorsan, filmlere gidiyorsan, operaya gidiyorsan, caza gidiyorsan...
F.E: Eğer sanatla ilgili bir damak tadın varsa zihninde...
I.M: Evet, eğer sanatı seviyorsan - sanatın hangi türü olursa olsun - etkilenmemen mümkün değil. İnsanlara sorduğum çok basit bir soru var: Sanatsız bir hayat düşünebilir misiniz? Hayır diyorlar.
F.E: Mühendisler hayal edebilir bence.
I.M: Evet belki ama aşk bir sanattır, beraber yaşamak bir sanattır, yemek bir sanattır. Oturduğum şu koltuk... Birileri tasarladı bunu. Şunu birisi tasarladı (yanımızdaki kanepeyi gösteriyor) Yani eğer sanat yoksa duvarlar olmaz, koltuklar olmaz, halılar olmaz...
F.E: Ama insanlar yoğun hayatlarında bunları hep kaçırıyorlar.
I.M: Çok normal bir şey olarak görüyorlar - bütün bunları hep öylece duruyor zannediyorlar .
F.E: Basit ve düz zannediyorlar birçok şeyi.
I.M: Evet hep orada öylece duruyorlarmış gibi davranıyorlar, Hayır öyle değil, birileri bunu tasarladı. Birileri bunun için para harcadı. Bu birilerinin işi.
F.E: Birileri bunu yapmak için eğitim gördü.
I.M: Evet, bunun için eğitim gördüler. Müziksiz yaşayabilir misin? Zannetmiyorum. Zannetmiyorum ki herhangi bir insan müziksiz yaşayabilsin.
--------------------------------------------------------------------------------------------------
F.E: Kariyerinde sırada ne var? Gelecek planların neler?
I.M: Bir sürü projem var. Bir sürü şey... Umarım bir çoğunu bilmiyorumdur. Umarım beklemediğim şeyler olur. Çünkü planlarımın çoğu şimdiden burada. Örneğin Umm Kulthum'a saygı niteliğinde iki albüm hazırlıkları yapıyorum. Neredeyse hazır - bir yıla kadar yayımlayacağız.
F.E: Gerçekten mi? Illusion ile aynı ekip mi?
I.M: Hayır. Ekiplerden biri bir önceki albüm Wind'teki ile aynı olacak - akustik caz beşlisi- ve Umm Kulthum hitlerini çalacağız. Diğeri de Umm Kulthum için ancak biraz farklı. Benim bestelerim olacak. Dörtlü olacak. İkisi şimdiki ekipten, piyanist ise Éric Legnini olacak.
F.E: Çok teşekkür ederim. Çok güzel bir röportaj oldu. Zaman ayırdığın için sağol.
I.M: Her zaman bir zevktir benim için.
--------------------------------------------------------------------------------------------------
elinize sağlık çok dinamik bir röportaj olmuş tenis maçı izler gibiydim
ReplyDeleteumarım bu yorumunuz röportajı beğendiğiniz manasına geliyordur. İsminizi en azından maille almam mümkün müdür?
ReplyDelete