Saturday, 24 November 2012

An Incredible Funk Night in Ghetto İstanbul with Nils Landgren Funk Unit


My expectations were high. I was sure that the man with the red horn and his unit would fill the hall with their energy soon after they took place on stage. However, frankly, it was not on my mind that they caught the tension of the audience this much successfully and could stay on stage this much long although they have another concert for the following day in Tblisi. This is between you and me, I have said to Nils “It is in my dreams to listen the solo performance for Ack Du Warmland Du Skona in the album 1997 Live in Montreux at least once in my lifetime lively from you some time before the concert. The tension in the concert were so high that I thought that he could not manage to insert this silent solo performance into the playlist. Fortunately, I was wrong again. After the encore, as the last performance, he performed it for me and rest of the audience and took a memorable place in my heart.





The personel in the concert was very similar to the last album’s. Nils Landgren (trombone, vocal) Magnum Coltrane Price (bass, vocal), Jonas Wall (woodwinds, back vocal) Sebastian Studnitzky (rhodes, trumpet, back vocal), Robert Mehmet Ikiz (davul, back vocal). Magnus Lindgren and Andy Pfeiler could not join the concert in İstanbul. We have seen Mattias Torell on guitar, whom I met at Ida Sand’s concert. I can say that they generally played from their last album, however I should add that they sometimes went back even to 1997. Especially, the performances of Funk for Life from last album and Ain’t Nobody from 1997 Live in Montreux have caught the audience. Since Esbjörn Svensson was a member of the unit once upon a time ago before his depressing passing away,  his composition Six Beauties on a Rooftop is also performed. The harmony between Mehmet İkiz, Mattias Torell and Magnum Coltrane Price was incredible. The fact that Mehmet is usually playing with Mattias Torell in Ida Sand’s concerts has a certain contribution in this harmony. For trombone, we found the chance to listen to the one of the best living trombone players, Nils Landgren. Jonas Wall was certainly more than what I expected in saxophone. They usually used loop machine with Nils Landgren. The effect used by Magnum Coltrane Price to reach deeper bass and his rap vocal performance through the end was noteworthy. The solo performance of Mehmet İkiz at the end of a piece was memorable. The band is recalled to the stage several times by the audience. It was nice that Mehmet came to stage alone and triggered the audience for ovation by shouting the name Nils. I really wonder the capacity of 56-year-old Nils Landgren’s lungs, considering the last solo performance that I have mentioned in the begining. (In this solo performance that he does sometimes, he starts to play a traditional Swedish tune first, then rises the tension by a funk rhythm which even includes some partitions from Smoke on The Water of Deep Purple. Then he starts to disassembly his trombone at the middle while he is still playing. First the bell is removed and Nils gets closer to the microphone with the rest of the instrument. Then the rest is removed leaving just the mouthpiece in Nils’ mouth. At last, Nils starts to perform with just his mouth. He even puts some rhythm in his performance with a sound he created by detaching the main slide from the tunning slide. Then again from the beginning the trombone is assembled and Nils makes the end by the same traditional tune with a complete trombone.)


The interest of the audience in the musicians were intensive also after the concert. I am not sure but I suppose many CDs are sold last night. Nils Landgren has signed his autograhps for a long time. I have told Nils Landgren that I really would like to help for a concert in Ankara to be organized and I would do my best for this. We have talked about the following Christmas with My Friends concerts in Germany. As a last word before saying bye to the musicians I said “Do not be surprised if you see me among the audience in Germany Nils” and he answered me “It may be, I believe, because you are crazy”.




As a summary, November 23rd night was an incredible night that is full of good musicians. I hope the audience in İstanbul and the band think so and we can listen to them soon again.

Dün gece Ghetto ve İstanbul Nils Landgren Funk Unit ile sallandı.


Beklentim yüksekti. Kırmızı trombonlu adam ve ekibinin sahneye çıktıkları ilk andan itibaren mekanı enerjileri ile dolduracaklarını biliyordum. Ama seyircinin tansiyonunu bu kadar iyi yakalayacaklarını ve bir gün sonra verecekleri Tiflis konserine rağmen sahnede böylesine uzun kalabileceklarini düşünmemiştim. Aramızda kalsın, konserden bir süre önce Nils’e, “1997 Live in Montreux kaydındaki Ack Du Warmland Du Skona solo performansını hayatımda bir kere de olsa senden canlı dinlemek istiyorum, bu konserde benim için çalarsan hayalimi gerçekleştirmiş olursun” demiştim. Ne yalan söyleyeyim, bütün konser boyunca aklım oradaydı. Ama konserdeki tansiyon o kadar yüksekti ki, İsveç halk ezgilerinden esinlenilmiş ve sessiz dinlenilmesi gereken bu performansı da araya sıkıştırabileceğini düşünmemiştim. Ancak bu konuda da kısmen yanılmıştım, bütün bislerden sonra Nils bu teknik yoğunluğu yüksek solo performansı da ben ve diğer dinleyiciler için gerçekleştirdi ve unutulmazlarım arasında yerini aldı.     



Konser ekibi son albümdeki ekibe oldukça benzerdi. Nils Landgren (trombon, vokal) Magnum Coltrane Price (bas, vokal), Jonas Wall (woodwinds, back vokal) Sebastian Studnitzky (rhodes, trompet, back vokal), Robert Mehmet Ikiz (davul, back vokal). Magnus Lindgren ve Andy Pfeiler İstanbul’a gelememişti. Gitarda Andy Pfeiler yerine daha önce Ida Sand konserlerinden tanıdığım Mattias Torell vardı. Genel olarak son albümlerden çaldıklarını söyleyebilirim, ama aralarda 1997 yılına kadar geri gidildiğini de gördüm. Özellikle son albümden Funk for Life ve 1997 Live in Montreux’den Ain’t Nobody seyircinin enerjisinin tepe yaptığı performanslardı. Müteveffa Esbjörn Svensson’un da bir aralar ekibin üyesi olmasına ithafen eski albümlerden ona ait beste Six Beauties on a Rooftop da çalındı. Mehmet İkiz, Mattias Torell ve Magnum Coltrane Price’dan oluşan arka üçlü inanılmaz uyumluydu. Mehmet’in Ida Sand konserlerinde Mattias ile sık sık beraber çalmasının bunda etkisi büyük. Üflemelilerde, konu özellikle trombon olduğunda şu an yaşayan en iyilerden biri Nils Landgren’i dinlediğimizi sizlere hatırlatmak isterim. Jonas Wall ise (ilk kez canlı dinliyorum) kesinlikle beklentilerimin üstündeydi. Üflemeli ekibi sık sık loop kullandı. Magnum Coltrane Price’ın dip baslara inmek için kullandığı efekt ve sonlara doğru verdiği rap vokal performans dikkat çekiciydi. Mehmet İkiz’in bir parçanın sonunda verdiği solo performans unutulmazdı. Ekip birçok kez sahneye tekrar çağrıldı. Bislerden birine Mehmet’in tek başına çıkıp seyirciye Nils tezahüratları yaptırması çok hoştu. Yazının girişinde de belirttiğim bütün bislerden sonra gerçekleştirdiği solo sebebiyle, 1956 doğumlu Nils Landgren’in ciğer kapasitesinin normal insanın kaç katı olduğunu çok merak ediyorum. (Nils, zaman zaman gerçekleştirdiği bu solo performansa, ilk önce temel bir İsveç halk ezgisi ile başlar. Sonrasında tansiyonu funk etkilerle yukarılara taşıdığı kimi zaman Deep Purple Smoke on The Water’dan bile esintiler taşıyan partisyonlar çalar ve performansa devam ederken enstrümanını yavaş yavaş söker. Önce kalak çıkar sonra da aşama aşama geri kalanlar. En sonunda ağızlıkla kalan Nils hala performansını sürdürmeye devam eder. Hatta en sonunda ağızlığı da bırakıp kendi ağızıyla icraya devam eder. Yetmez, akort sürgüsü ile ana sürgüyü birbirinden hızlıca ayırarak çıkardığı sesle icrasına ritim de katar. Bu sırada enstrümanını yeniden bir araya getirerek sonu, baştaki ezginin aynısı ile gerçekleştirir.)

     
Konser sırasında olduğu gibi sonrasında da seyircinin müzisyenlere olan ilgisi yüksekti. Emin değilim ama oldukça fazla sayıda albüm satılmış gibi geldi bana. Nils uzun süre albüm imzaladı. Konser sonrası sohbetimizde onları Ankara’da Ankara’lılara dinletmek istediğimi ve bunun için elimden geleni yapacağımı belirttim. Nils Landgren ile önümüzdeki ay Almanya’da gerçekleşecek olan Christmas with My Friends konser dizisinden bahsettik. “Belli olmaz, orada dinleyicilerin arasında beni görürsen hiç şaşırma” dediğimde, “Olabilir, senden beklerim, çünkü sen bir çılgınsın” cevabını alıp müzisyenlerle vedalaştım.




Uzun lafın kısası iyi müzisyenlerle dolu harika bir geceydi 23 Kasım gecesi. Umarım konsere katılan İstanbul’lular ve Funk Unit için de öyledir ve biz onları en kısa zamanda yeniden dinleriz.


Tuesday, 20 November 2012

Adam Bałdych, 2012 The Imaginary Room (Türkçe)



Keman her ne kadar cazda en başından beri nadir bir enstrüman olarak bilinse de genel görüşün aksine bu müzik türünde birçok efsane ismin elinde hayat bulmuş ve swing etmiştir. Bu isimlere Eddie South, Stuff Smith, Claude Williams, Joe Venuti, Georgie Stoll ve Stephane Grapelli’yi örnek olarak verebiliriz. Atalar ile modern dönem arasındaki geçişte sanırım en önemli isim Fransız Jean Luc Ponty. Çağdaş caz sahnesinde hala nadiren de olsa klasik müzik kökenli keman sanatçıları gözümüze çarpmakta. Nigel Kennedy, Mark Feldman ve Scott Tixier bunlardan sadece birkaçı. Bu yazıyı yazmamın sebebi ise yakın zamanda büyük ihtimalle en genciyle tanışmam ve bu genç adamın keman tekniğinden çok etkilenmem. Adam Bałdych ile müzikal manada karşılaşmam, sanırım 2012 Nisan’ında, ACT firmasından çıkan yeni albümlere göz attığım bir sırada, kendisinin bu firmadan çıkan ilk albümü  Imaginary Room ile oldu. Dürüstçe söylemem gerekirse, oraya o gün Adam Bałdych’in son zamanlarda caz sahnesindeki en önemli keman sanatçısı olduğunu bazı kritiklerden okumuş ve ACT’nin kurucusu Siggi Loch ile fotoğraflarını görmüş olmanın motivasyonu ile gitmiştim. Albümde çalan diğer sanatçıları görünce ve eve gidip albümü dikkatlice dinleyince sadece caz müzik için değil bütün keman dünyası için sıradışı bir albümle karşı karşıya olduğumu farkettim.

Adam Bałdych, Imaginary Room albümünde The Baltic Gang adı altında bir araya gelen birçok ünlü Kuzey Avrupalı müzisyenle beraber çalmış: Avrupanın en önemli müzisyenlerinden ve ACT’den olduğu kadar birçok İskandinav albümden de hatırlanabilecek lirik basçı Lars Danielsson, Viktoria Tolstoy’un albümlerinden olduğu kadar triosuyla yakın zamanda çıkardığı More albümü ile İsveç caz sahnesinde ve Avrupa’da adından söz ettiren Jacob Karlzon, başka bir genç yetenek iki ACT albümünün sahibi Finlandiyalı trompetçi Verneri Pohjola (Pekka Pohjola’nın oğlu), Danimarkalı davulcu Morten Lund ve genç saksofon sanatçısı Marius Neset (Edition Records firmasından). Bu albümün altında yapımcı olarak ACT’in en önemli iki adamının adını görüyoruz: Siggi Loch ve Nils Landgren.




Albümü ayrıntılı olarak incelemeden önce Adam Bałdych  hakkında kısaca biyografik bilgi vermek istiyorum.

Bałdych, Gorzów Wlkp Polonya’da 1986 yılında dünyaya gelmiş. Çocukluğundan beri ülkesinde  dahi olarak görülmekte olan Adam, 13 yaşında Poznan’da düzenlenen ulusal violonist yarışmasında 3. olduktan sonra aynı yıl içerisinde Szczcin’deki bölgesel violonist yarışması ve Gorzow’daki barok müzik yarışmasında birinci oluyor. 13 yaşında karşılaştığı caz müzik için sonrasında “Caz bana aradığım müzikal özgürlüğü sundu” diyor. Polonya’daki önemli yayınlardan “Jazz Forum” tarafından “Key for Career Award” ödülünü neredeyse her yıl kazanmakta. Adam Bałdych’in uluslararası caz sahnesinde görünmeye başlaması 16 yaşında çıktığı Avrupa ve Asya turlarında gerçekleşiyor. Kattowitz konservatuarından mezun olduktan hemen sonra Berklee Müzik Okulundan burs kazanıyor ve Amerika’daki hayatı böylece başlıyor. Bu sürenin devamından itibaren halen geçerli olarak Adam, kısa süreli periyotlarda Amerika’da hayat sürmüş ve Jim Beard, Didier Lockwood, Pierre Blanchard, Jerry Goodman, Krzesimir Debski, Christian Howes ve Mika Urbaniak gibi çok önemli müzisyenlere çalışmış.

Uluslarası platformdaki ilk dikkat çekici çıkışı 2009 yılında grubu Damage Control ile yayımladığı Damage Control albümü ile yakalamış. 2009 yılında Storyboard adında yayımlanmış başka bir albümü daha var. 2011’e gelindiğinde ünlü roman Der Steppenwolf’ten esinlenilmiş Magical Theatre albümünü görmekteyiz.

ACT’nin polonyalı ünlü piyanisti Leszek Możdżer (Lars Danielsson ile beraber kaydettikleri Pasodoble albümünden hatırlanabilir.) Adam Bałdych  ile 2008 yılında İsveçli yönetmen Mauritz Stiller’in Sir Arnes Schatz adlı filminin müziklerini yapmak için bir araya geldiklerinde tanışmışlar. Leszek Możdżer bu tanışmanın ardından Adam Bałdych’i ACT’nin kurucusu Siggi Loch ile tanıştırmış. Loch, Adam’a ACT ailesine katılması için hemen teklif götürmüş.

Adam Bałdych  şeytan (evil) takma adını saf yeteneği sayesinde ulaştığı karakteristik keman stili ile sonuna kadar haketmekte. Bence Adam, Imaginary Room albümünde neredeyse woodwind gibi tonlamakta. Sesinden aynı zamanda rock etkisi altında bir blues tat da almaktasınız. Bu etki arkasındaki nedeni elektrik keman ile çalınmış önceki albümleri dinlediğinizde rahatlıkla anlayabilirsiniz. Imaginary Room albümünün dışında Adam’ın da çaldığı Iiro Rantala’nın harika albümü My History of Jazz’a da bir göz atmanızı tavsiye ederim.

Albümdeki 6. ve 8. haricindeki bütün parçalar Adam Bałdych  tarafından bestelenmiş. Parça listesi ve kısa yorumlarım şu şekilde:
  1. Village Underground: Albüme oldukça enerjik bir giriş… Ritim grubu soğuk piyano, oldukça geniş icra edilmiş ve kaydedilmiş davul ve alt oktavlardan çalınmış kontrbastan oluşmakta. Piyano ve bas oldukça temel bir bas çizgisi izlerken davul iki kanal arasında gidip gelerek tansiyonu kontrol ediyor. Üflemeliler ve keman oldukça uyumlu çalıyor. Ana tema operaları anımsatmakta.
  2. Mirrors: Adam Bałdych’in diğer enstrümanlar tarafından özenle hazırlanmış bir altyapı üstünde onlardan oldukça önde ve uzun soluklu keman performansları ile dolu bir eser çıkıyor karşımıza. Ana gövdeye mükemmel geçişlerle bağlanmış nadir şekilde umutlu tonlayan bölgeler dinlemekteyiz.
  3. The Room of Imagination: Bir önceki albümden gelen ve muhtemelen Adam’ı albüme isim verirken etkileyen parçadayız. Bence albümdeki gerçek başarı bu performans. Özellikle Marius Neset saksofonuyla harika bestelenmiş partisyonlardaki icrası ile dikkat çekmekte. Adam’dan zaman zaman trompet zaman zaman saksofon ile eşlik edilen güzel bir solo dinliyoruz. Parçanın ilk yarısından sonra tansiyon yüksek oktavlardan çalan ve bazen melankolik keman ile kesilen trompet ile yükseliyor.
  4. Cubism: Girişte Adam, Verneri ve Marius tarafından ortaya koyulan belirsiz durumlar duyuluyor. Kısa ve oldukça geride bir piyano solosu parçaya karakterini vermekte.
  5. K8: Bu parçada üflemelilerin keman ve trombon desteği sonucu ortaya çıkan big-band benzeri performansı ve Adam ile Marius’un solo performansları dikkate değer. Bu eser (Cubism’den sonra tansiyonu düşürerek) albümün genel kimliği ile oldukça uyum içerisinde. Diğer esere doğru oldukça yumuşak bir geçişe sahip.
  6. Time Traveller: Virtüöz kemanın (blues gibi tonlayan) önce soğuk sonra sıcak piyano ile karşılanması ile girizgah gerçekleştiriliyor. İki enstrüman birbirleri ile konuşmak yerine sanki aynı anda konuşuyorlar. Eserin bestesi Jacob Karlzon ve Adam Bałdych’e ait.
  7. Rama hai: Davulcu Morten Lund bu icrada fırça kullanmayı tercih etmiş. Albüm burada iyice yavaşlamakta. Adam, önceki parçada bıraktığı yerden devam eder gibi. Saf duygular Verneri’nin dar trompeti ile destekleniyor.
  8. For Zbiggy: Bu parça Adam Bałdych’in, 1979 yılında ölen Polonyalı ünlü keman sanatçısı Zbigniew Seifert’a saygı duruşu. Tansiyon yüksek. Adam Bałdych bizlere bir kez daha ne kadar önemli bir müzisyen olduğunu göstermekte. Gruptaki diğer üyelerle olan uyumuna bakın. Sanki caz ve bu tür parçalar için keman oldukça sıradan bir enstrümanmış gibi çalınmakta. Bu tonu seviyorum. Lütfen arkada devamlı çalışan Morten Lund’a da dikkat edin.
  9. 11.16: Mükemmel bir teknik ile desteklenen iyi yazılmış üflemeli partisyonlarının performanslarını Adam’ın uzun bir girizgahı ardından dinliyoruz. Davullar parçanın içine oldukça organik olarak yedirilmiş ve davulcunun kontrolü takdire şayan.
  10. Zarathustra: İlk başta melankolik bir film müziği gibi olan beste Lars Danielsson’un çellosu ve Jacob Karlzon’un piyanosu ile cazdan daha çok klasik bir performansı andırmakta.
  11. Inspiration: Eserin ismini ve kemanın davul, bas ve piyano üstündeki girişini çok sevdim. Oldukça minimal ve yumuşak bir performans. Eklemlenme trompet ve saksofonun iki kanala da yayılan sesi ile sağlanmış.
  12. Million Miles Away: Lars Danielsson ve Adam Bałdych  bu eseri birlikte bestelemişler. Gerçektende Lars’ın Pasodoble veya Liberetto’daki bir bestesini dinler gibiyim. Mistik bir kemanın lirik bas ile düosu. Orta Avrupa’dan kemandaki yeni yetenek ve Kuzey Avrupa’dan bastaki deneyimli ozan bir araya gelince işte bu harika performans ortaya çıkıyor.
http://www.youtube.com/watch?v=u07SA8pTVPY 

Adam Bałdych, 2012 The Imaginary Room


At first sight, violin seems to be a rare instrument for jazz since its beginning, however contrary to mainstream thoughts there were legendary violin players in early times of jazz such as Eddie South, Stuff Smith, Claude Williams, Joe Venuti, Georgie Stoll and Stephane Grapelli. As an important name between the predecessors and the moderns we can give Jean Luc Ponty as the most important name. In contemporary or today's mainstream jazz scene we still rarely see violinists who are generally originated from classical music and producing works in both genre. Generally speaking we can give Nigel Kennedy,  Mark Feldman and Scott Tixier as examples. The reason why I am writing this review is that I am recently affected by  possibly youngest of them. It was on April 2012 while I was looking for the new albums released in ACT Label when I met the new young talent of jazz violin, Adam Bałdych  via his debut in ACT, The Imaginary Room. I have been there with a previous motivation of learning that he was one of the most important violin players in jazz scene lately from some critics and seeing his photos with Siggi Loch, the founder of ACT Label. After seeing the line up in the album and listening to it at home I have decided that I faced an extraordinary style not only for jazz but also for violin. 

Adam Bałdych  has played with many important Nordic musicians in this album who gathered in the name of Baltic Gang: lyrical bassist Lars Danielsson who is well known among European listeners from lots of works from ACT as well as many other Scandinavian contemporary albums, Jacob Karlzon who can be remembered from Viktoria Tolstoy’s albums as one of most important jazz pianists of Sweden previously and nowadays from latest album More that he recorded with his trio JK3, Verneri Pohjola, the young talented trumpeter from Finland (son of Pekka Pohjola), owner of two albums from ACT, the Danish drummer Morten Lund and Marius Neset, another talent on saxophone (from Edition Records label). Behind that album we see two most important names of ACT, Siggi Loch and Nils Landgren as the producers again.




Let me give some biographical information about Adam Bałdych  before analysing the album Imaginary Room in detail.


Bałdych was born in Gorzów Wlkp in Poland in 1986. Accepted as a genius in his country, Poland, since his childhood, Adam became third in Polish national violinist competition in Poznan at the age of 13. The same year he was awarded the first price at regional violinist competition in Szczecin and at Baroque music competition in Gorzow. “Jazz offered me the musical freedom, I was searching for.” is what he said for his meeting with Jazz at the age of 13. In 2002 he was awarded by  "Jazz Celebration“ competition in Gorzów. He is annually awarded the "Key for Career Award“ by Polish magazine “Jazz Forum”. Adam started to be seen in international jazz scene when he was 16 by a tour through Europe and Asia. He has graduated from Kattowitz conservatory with merit after when he got a scholarship from Berklee College of Music in Boston. Started with education in US, Adam Bałdych  has partially lived in US and worked together with famous musicians such as Jim Beard, Didier Lockwood, Pierre Blanchard, Jerry Goodman, Krzesimir Debski, Christian Howes and Mika Urbaniak.

He first gained international attention with his album Damage Control (2009) that he has recorded with his band Damage Control. He released another album in 2009 called Storyboard. Inspired by famous novel Der Steppenwolf, he produced Magical Theatre in 2011.

The famous piano player of ACT, Leszek Możdżer (which can be remembered from Pasodoble with Lars Danielsson) met Adam Bałdych in 2008 to write the soundtrack to the movie Sir Arnes Schatz by Swedish director Mauritz Stiller. Leszek Możdżer introduced Adam Bałdych to Siggi Loch. Loch immediately asked Bałdych to join the ACT family. 

Adam Bałdych  deserves the nickname Evil since he has certainly a very characteristic style for violin that can only be sourced from a pure talent. He really sounds like a woodwind in the album Imaginary Room, in my opinion. You can also smell some blues from his violin which is already affected by rock. You can understand the reason behind this when you listen to the previous albums which is full of electric violin. Besides Imaginary Room you should also have a look at fantastic album My History of Jazz of Iiro Rantala in which Adam Bałdych  also took part.  

All the pieces in the album is composed by Adam Bałdych instead of track 6 and track 8. Let me give the track list in the album with my brief comments:

  1. Village Underground: An energetic entrance to the album... The rhythm section consists of cold piano, wide performed/recorded drums and double bass playing mostly from lower octaves. The piano and bass simply follows a basic line while drums are deciding on the tension moving between two channels successfully. The woodwinds and violin is played in harmony. The main theme remembered me some opera-kind compositions.
  2. Mirrors: A melancholic piece in which you can find many long classical violin performances from Adam Bałdych over every other instruments that are trying to create a tensional environment for him. We have little hopeful areas in the piece which have perfect links between the body.
  3. The Room of Imagination: Coming from previous album and seems like to have inspired Adam to name the album, the piece is a fantastic composition from Adam Bałdych. This is the real success of the album. Especially Marius Neset shows us his power with his saxophone in very well written partitions. We also listen to great solo performances from Adam which sometimes accompanied by trumpet as well as the saxophone which are following the main theme. After the first half, the tension is increased with higher octaves’ trumpet which is cut sometimes by soft and melancholic violin accompanied by piano and minimal percussion.
  4. Cubism: Some undetermined situations are mentioned in the entrance by both the rhythm and the melody presented by Adam, Verneri and Marius. We listen a brief piano solo (even it is not a complete solo since the piano is well beyond in sound weight)
  5. K8: This piece should be carefully listened for the brass parts that feels like to be played by a big band by means of continuous and controlled sound of violin and contribution of Nils Landgren on trombone, solo saxophone part to see Marius Neset’s performance and solo violin part for Adam’s of course. This is certainly a part of the general feeling in the album lowering the tension a bit compared to the Cubism. You can easily be linked from that piece to others.
  6. Time Traveller: The virtuosic (blues like at the same time) violin entrance is responded by firstly dark then warm piano of Jacob Karlzon. They are talking together instead of listening to each other. The composition belongs to Jacob Karlzon and Adam Bałdych .
  7. Rama hai: The drummer Morten Lund preferred brushes in this deep bass supported melancholic piece. The album’s heart beats are at lower paces now. Adam is playing like going on where he left the previous piece. The naive feelings are supported by narrow trumpet from Verneri.
  8. For Zbiggy: This is a tribute from Adam Bałdych  to Zbigniew Seifert, a good Polish violin player died in 1979. The tension is increased again. Adam Bałdych  again shows us what a great musician he is. Look at his great harmony with the rest of the band. He sounds as if the violin is a standart instrument for such pieces. I loved that tone very much. Give attention also to good performance of Morten Lund who never gives up filling the background.
  9. 11.16: A long introduction of Adam Bałdych  carries us to an again well written brass partitions that is very well performed and sometimes supported sometimes dominated by a great violin. The drums are organically fed into the sound and the control of the drummer is fantastic.  
  10. Zarathustra: This feels like a basic melancholic soundtrack first. By introduction of cello from Lars Danielsson and Jacob’s piano we faced with a classical piece more than a jazz one.
  11. Inspiration: I like the name as I like the entrance, violin on top of drum&bass and piano. It is minimal and soft. The articulation is satisfied by trumpet and saxophone distributed in two channels and introduced in second half.
  12. Million Miles Away: Lars Danielsson and Adam Bałdych composed the piece together. I really felt like in a Lars’ composition from Pasodoble or Liberetto. A duo performance of a mystic violin and a lyrical double bass... A new talent on violin from middle Europe, an experienced troubadour on double bass from northern Europe. The result is a short but a great performance.
http://www.youtube.com/watch?v=u07SA8pTVPY 

Monday, 19 November 2012

Nils Landgren Funk Unit 23 Kasım'da İstanbul'da


Aslına bakarsanız, 1992 yılından beri devam eden bu köklü ekibin her yaptığını anlatabilmek için oldukça uzun birkaç yazı yazmam gerekiyor. Özet olarak tutmak istediğim bu yazıda ben sizlere 23 Kasım 2012’da İstanbul Ghetto’da sahne alacak Nils Landgren Funk Unit’in neden Avrupa’nın en önemli funk gruplarından biri olduğunu ve neden onları dinlemeye gitmeniz gerektiğini kısaca anlatmaya çalışacağım.

Nils Landgren Funk Unit grubuna ismini kurucusu ve halen lideri İsveçli ünlü trombon üstadı ve vokalist Nils Landgren veriyor. 1956 yılında doğan Nils Landgren çok küçük yaşta davulla başladığı müzik hayatına klasik trombon ile devam etmiş. 1980 yılından başlayarak İsveçli efsane Bengt-Arne Wallin ve tromboncu Eje Thelin’den etkilenerek doğaçlamaya  yönelmiş ve profesyonel müzik hayatında öncelikle İsveç’in ünlü pop ekiplerinde, sonrasında ise jazz, soul ve folk türlerde birçok farklı albümde yer almış.

1992 yılına gelindiğinde Nils Landgren, Unit adı altında funk türünde performans vermeye başlamış.  Bu ekip Funk Unit olarak 1994 yılında Almanya’nın Salzau şehrinde düzenlenen Jazz Baltica festivalinde boy gösterdiğinde dikkatleri üzerine toplamış ve 1995’te ACT firmasından Live in Stockholm albümünü yayımlamış. (Piyasada rahatlıkla bulabileceğiniz bu albümü kesinlikle dinlemelisiniz!) 1992 yılında Unit adındaki ilk ekipte gördüğümüz  Nils Landgren (trombone, vokal), Henrik Jansson (gitar), Jesper Mejlvang (klavye), Lars DK Danielsson (bas), Per Lindvall (davul) isimlere, 1995 yılındaki ilk albümde Ake Sundqvist (davul, perküsyon ve trompet) ve Jan Ugand eklenmiş. Bu albümde ayrıca konuk sanatçı olarak Maceo Parker ve sonrasında ekibin ayrılmaz üyesi olan Magnum Coltrane Price’ı görmek mümkün.
1997’de Alman Caz Ödülünü alan Paint It Blue, 1999’da basılan Live in Montreux ve 5000 Miles, 2001’de çıkan Fonk Da World albümleri ve bu süre zarfında başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde verdikleri sayısız enerji dolu konserle funk ve caz dinleyiciyileri için çok önemli bir grup haline gelmişler. Spiegel 2001 yılındaki turneleri sonrasında onları Avrupa’nın en önemli funk grubu olarak nitelendirmiş. Bu yıllarda çıkan albümlerde Nils LandgrenEsbjörn Svensson ve Magnum Coltrane Price değişmez isimler olarak göze çarpmakla beraber alto saksofonda Per Rusktrask Johansson bir albümde konuk sanatçı diğerinde ana üye olarak görülmekte. Yine Esbjörn Svensson Trio’dan hatırlayacağınız davulcu Magnus Öström ve basçı Dan BerglundMichael Brecker, Randy BreckerRoy HargroveTill Brönner ve Viktoria Tolstoy’un adlarına da albümlerde konuk sanatçı olarak rastlamak mümkün.



2004 yılında İsveçli ünlü pop grubu Abba’nın eserlerini yorumladıkları Funky Abba albümü, 2007 yılında basılan Licence To Funk ve 2010’da Nairobi’de bulunan Médecins Sans Frontières (Sınırı olmayan doktorlar) projesine destek veren Funk for Life albümü ekibin daha güncel stilini yansıtan çalışmalar. Ekibin, Funky Abba albümünde piyanoda Robert Di Gioia’ya davulda ise Wolfgang Haffner’e yer verdiğini görüyoruz. Bununla birlikte, Licence To Funk’ta piyano ve vokalde Ida Sand ve üflemelilerde Magnus Lindgren’in yer aldığı çok daha minimal bir ekibe rastlıyoruz. Son albüm Funk For Life’da kadro şu şekilde: Nils Landgren (trombon, vokal), Magnum Coltrane Price (bas, vokal) Magnus Lindgren (üflemeliler, back vokal), Jonas Wall (üflemeliler, back vokal), Sebastian Studnitzky (klavye, trompet, back vokal), Andy Pfeiler (gitar, vokal) Robert Mehmet Ikiz (davul, back vokal), Wolfgang Haffner (davul-iki davul olan yerlerde)
Nils Landgren Funk Unit, İstanbul’daki konsere de Funk For Life kapsamında geliyor. Albüm kadrosunda da gördüğünüz İsveç’te yaşayan Türk davulcumuz Mehmet İkiz’i de bu konserde dinleme şansı yakalayacaksınız.  
Devamlı değişen, gelişen ve yenilenen ekiplerle Nils Landgren Funk Unit bir nevi İsveç müzik okulu gibi de çalışmakta. Esbjörn Svensson’un bu ekiple çalarken Siggi Loch ile tanıştığını unutmayalım. Nils Landgren şu an hem müzisyen hem de yapımcı olarak Alman ACT firmasının en önemli isimlerinden. Keşifleri ile özellikle İskandinav cazına ve bu coğrafyadan çıkan harika vokallere verdiği destek takdiri hak ediyor. Devamlı farklı projelerde, aralarında efsane isimlerinde olduğu sayısız müzisyenle beraber çalmakta. Bütün bu devinen yapıda değişmeyen tek şey Nils Landgren’in müziğin sınırlarının olmadığına ve paylaşılması gerektiğine dair müzik felsefesi. İşte bu yüzden bu iyi müzik yapan iyi kalpli müzisyenleri dinlemeye gitmelisiniz bence. Konserden önce, bahsettiğim albümleri de (özellikle canlı kayıtlar ve Fonk Da World albümü) dinlemenizi tavsiye ederim. Ya da aşağıdaki örneklere göz atabilirsiniz.


http://www.youtube.com/watch?v=WD9g1ZcGj5k
http://www.youtube.com/watch?v=LXdQMs13OGU&feature=related
http://www.youtube.com/watch?v=SuZD2R9N9fA&feature=relmfu
http://www.youtube.com/watch?v=xRoyCSzzKxY

Nils Landgren Funk Unit is coming to İstanbul on November 23th


Actually I should write a couple of long articles to explain exactly what this old band has done since its foundation in 1992. However, my aim in this article which I'd like to keep short is why Nils Landgren Funk Unit is one of the best funk groups in Europe and why you should go to see them on November 23th at Ghetto in İstanbul.

The name of the band comes from Sweden trombonist and vocalist Nils Landgren who is still the leader of the band. Nils Landgren was born in 1956 and started to play music when he was a little child with drums. He, later, switched to the classical trombone. During 80's he is inspired by legendary Sweden musician Bengt-Arne Wallin and trombonist Eje Thelin and decided to improve himself in improvisation and started his professional career by taking part first in popular bands in Sweden then played in many albums with genres of jazz, soul and folk. When we come to 1992, we see Nils Landgren was performing in his own band called Unit. When this band performed in Jazz Baltica Festival in Salzau Germany in the name of Funk Unit, they suddenly caught attractions and released Live in Stockholm album in 1995 from ACT. (You should certainly listen to that album that you can easily find in music markets) The personnel in the first unit were Nils Landgren (trombone, vocal) Henrik Jansson (guitar) Jesper Mejlvang (rhodes) Lars DK Danielsson (bass) and Per Lindvall (drums). In the first album from 1995, we see Ake Sundqvist (drums, percussion and trumpet)  and Jan Ugand as additions. We can also see Maceo Parker and Magnum Coltrane Price (who became one of the most important member of the unit later) as guest appearances.

After the albums Paint it Blue (German Jazz Award winner) in 1997, Live in Montreux and 5000 Miles in 1999, Fonk Da World in 2001 and countless energetic live performances all around Europe especially in Germany, they became a very important band for jazz and funk listeners. Spiegel described them as the best funk band in Europe in 2001. Nils Landgren, Esbjörn Svensson and Magnum Coltrane Price seem to be the long term members of the band during these years, whereas Per Rusktrask Johansson played in albums sometimes as the band member sometimes as guest musician. We can also see E.S.T members drummer Magnus Öström and bassist Dan Berglund, Michael Brecker, Randy Brecker, Roy Hargrove, Till Brönner and Viktoria Tolstoy as the guest appearances in these albums.



Funky Abba in 2004, which includes famous Swedish band Abba's covers, Licence to Funk that is released in 2007 and Funk for Life in 2010 supporting also Médecins Sans Frontières (Doctors without borders) in Nairobi are recent works of them that reflects their latest style. I should mention that Robert Di Gioia played piano and Wolfgang Haffner played drums for Funk Unit in Funky Abba. Besides, we see that in Licence to Funk, Funk Unit preferred a more minimal band including Ida Sand on piano and vocal, Magnus Lindgren on woodwinds. The personnel in last album Funk for Life is as follows: Nils Landgren (trombone, vocal) Magnum Coltrane Price (bass, vocal) Magnus Lindgren (woodwinds, back vocal) Jonas Wall (woodwinds, back vocal) Sebastian Studnitzky (rhodes, trumpet, back vocal) Andy Pfeiler (guitar, vocal) Robert Mehmet Ikiz (drums, back vocal) Wolfgang Haffner (drums when 2 drums)

Nils Landgren Funk Unit is coming to İstanbul with Funk for Life concept. You will also find the chance to listen Turkish drummer Mehmet İkiz who lives in Stockholm. Nils Landgren Funk Unit is also a kind of Sweden jazz school with its ever evolving structure. Please remember that Siggi Loch of ACT meet Esbjörn Svensson while he was playing with Funk Unit. Nils Landgren is one of the most important name both as a producer and a musician. Nils Landgren’s support to Scandinavian jazz and vocalists emerged from this land with his discoveries worth appreciation. He is going on to play in many different projects with many different musicians. In this ever evolving structure there is one thing remains the same: His musical philosophy that says music has no borders and it should be shared. Now, that’s the ultimate reason for you to go to the concert, see and meet these good musicians. Please have a look at the albums that I have mentioned before going. (especially the live records and Fonk Da World) Or else you can see the samples below.

http://www.youtube.com/watch?v=WD9g1ZcGj5k
http://www.youtube.com/watch?v=LXdQMs13OGU&feature=related
http://www.youtube.com/watch?v=SuZD2R9N9fA&feature=relmfu
http://www.youtube.com/watch?v=xRoyCSzzKxY