Dün gece Ankara Müzik Festivali kapsamında Meb Şura Salonu'nda gerçekleştirilen konserde Londra'da yaşayan Türk piyanist Ayşedeniz Gökçin'i dinledim. Konserin ilk bölümü Pink Floyd'un progresif rock'ın kültleri haline gelmiş bazı eserlerine Ayşedeniz Gökçin tarafından yapılan düzenlemelerinin solo piyano icralarına ayrılmıştı ve başlık Pink Floyd Lisztified olarak seçilmişti. Bu düzenlemelerin çoğunun Liszt'in 200. doğum yılı olan 2011'de Liszt tarzında yapılmış olduğunu konserde sanatçının kendisinden öğrendik. Konserde Ayşedeniz Gökçin'in diğer parça arası konuşmalarından Liszt'in değişime ve yeniliğe olan bağlılığından çok etkilendiğini anlıyoruz. Dinlediğimiz icraların yer aldığı son albümün adı Pink Floyd Classical Concept. Konserde Chopin tarzı bir "On The Turning Away" düzenlemesi de dinlediğimizi hatırlatayım. Yine konserde de bahsedildiği gibi Chopin ve Liszt'in piyanoya bakışları arasındaki farkı görmek adına bu büyük bir şanstı dinleyiciler için. Solo piyano icralara kimi zaman daha önceden çalınmış ve stüdyo ortamında işlenmiş ses kayıtları da eşlik etti. Bu seslerin işlenmesi Kanadalı ses mühendisi Kevin Bryce tarafından gerçekleştirilmiş. Giriş "Welcome To The Machine" ve takibinde "Set The Controls For The Heart" ile yapıldı. "Hey You", "Wish You Were Here", "Another Brick in the Wall", "Us and Them", "Comfortably Numb", "Shine on You Crazy Diamond" ve "High Hopes", diğer Liszt etkisi altında düzenlenen Pink Floyd eserleriydi.
Ayşedeniz Gökçin'in orjinal hallerinden oldukça farklı şekilde, farklı bir çok enstrümanın partisyonunu -Liszt'in senfoniler için yaptığı gibi- piyanoya uyarlayarak ortaya çıkardığı bu aranjmanları genel manada beğendiğimi söyleyebilirim. Özellikle "Shine on you Crazy Diamond" ve "Wish You Were Here" ana temalarının kullanıldığı ve parçaların alışılmışın dışında noktalara taşındığı düzenlemeler dikkat çekiciydi. Ancak "High Hopes" için yapılanda olduğu gibi bazı düzenlemelerde müzikal tansiyonun eserlerin orjinalleri ile dolu kulaklarımızda aynı heyecanı yaratmadığını söylemek zorundayım. Bu hissiyatımda sanırım teknik olarak mükemmele yakın tonlayan icradaki tansiyon eksikliğinin de katkısı vardı. Yavaş ve yumuşak dokunuşlarla örülüp yükselen ve sonunda dinleyiciyi tutup köşeye atan bir dinamik aralık duyamadım.
Her şeyin üstünde Meb Şura Salonu'nun orta frekansları neredeyse tamamen yutan ve tizlerde ilginç karışıklıklar sunan kötü akustik koşulları da sanırım performansın tamamını özümsememi engelledi. Bu kuru salon Ayşedeniz Gökçin'in zaman zaman piyanonun içindeki telleri çekerek veya onlara vurarak oluşturduğu seslerin kısa zamanda sönümlenmesine de yol açtı. Ses sorumlusunun kontrol masasını saçma bir şekilde sahne önündeki sol hoparlörün altına yerleştirmiş olması da özellikle ikinci bölümdeki bazı ses dengesizliklerinin sebebi olabilir diye düşünüyorum. Daha önceden kaydedilmiş ve konser sırasında çalınan sesler için söyleyebileceğim tek şey, bu tür elektronik katkıların mümkünse sahnede ayrı bir eşlikçi tarafından "on-the-fly" olarak çalınmasının ve sadece bir laptop kullanıcısı da olsa seyircilere gerçek bir icracı sunulmasının daha iyi sonuçlar ortaya çıkaracağı.
İkinci bölüm, bir saati geçen ilk bölümün ardından verilen bir aradan sonra Astor Piazzola düzenlemeleri ile hızlıca başladı ve bitti. Beş düzenleme dinledik: Tangota, Muerte del Angel, Fuga y Misterio, Libertango ve Adios Nonino. İkinci bölümde davul eşlikçi Russ Webb de sahnedeydi. Bunun yanında ilk bölümde olan ses tasarımının bir benzerini bu düzenlemelerde de duyduk. Açık söylemem gerekirse -seyirciler tarafından çok şevilen- bu bölümü, Astor Piazzola'nın eserlerine yapılan düzenlemelerin pek komplike ve yenilikçi olmamaları, davulun tonunun, tuşesinin ve genel ses kalitesinin çok kötü olması ve kayıtlardan çalınan ses tasarımının oldukça mekanik tonlaması sebepleriyle beğenmedim. Dip ritimler ve düzenlemler için seçilen hız parçaları fazla basit gösterdi diye düşünüyorum. Piyanonun diğer bütün seslerin çok altında kalması da beni etkilemiş olabilir. Konserin ardından uzun süre alkışlanan piyanist biste Michael Jackson'ın "Billie Jean" düzenlemesini yine davulcu Russ Webb eşliğinde icra etti.
Özet olarak ciddi bir yetenek ve yenilikçi bir müzisyen Ayşe Deniz Gökçin. Pink Floyd düzenlemeleri ile uluslararası platformda kayda değer bir dinleyici kitlesine sahip. Bunu pek tabii hakediyor genç piyanist. Yaptığı bu güzel işlere ek olarak doğaçlamaya yer verdiği caz işlerde de (eminim böyle performansları vardır) çok iyi çalışmalar ortaya koyabileceğini düşünüyorum.
(Yazıda kullanılan fotoğraf Ankara konserine ait değildir.)
(Yazıda kullanılan fotoğraf Ankara konserine ait değildir.)
Herkesin bakış açısı farklı olabiliyor tekniğe çok takılmışsınız.. :) Bende kendi görüşümü yazıyım... Sting,Elton John hatta Chris De Burg konserlerine gitmiştim zamanında (Efes Konserleri) herşey ne kadar profesyonel ve kusursuz olsa da hiçbirinden bu kadar keyif almadım ! Ben balkondan izledim konseri izlerken de gözlemledim herşeyi... teknik masadan,kameramanlara,ışıklandırmadan yanımda oturan izleyicilere bile dikkat ettim seyirci ile iletişimi,samimiyeti,açık sözlülüğü gibi etkenlerde en önemli şeylerdi ... konser bitti canım hiç kalkıp gitmeyi istemedi açıkcası ! sanki evin salonunda aile bireyleri oturmuş kendi aralarında sohbet edip eğleniyor gibiydi Ayse Deniz'in parçalarına,performansına zaten laf söylemek düşmez :)
ReplyDeleteİlginiz, yorumunuz ve görüşünüz için teşekkürler. Blogumu genel olarak inceleyebilirseniz konser yazılarımın her zaman bu teknik ayrıntıları içerdiğini göreceksiniz. Hatta diğer yazılarıma kıyasla bu oldukça kısa oldu. Sizin görüşleriniz belki "bakış açısı" başlığı altında değerlendirebileceğim öznel yaklaşımlar ve tabii ki kimi cümlelerimde ben de çeşitli beğenme/beğenmeme ifadeleri kullanıyorum. Ancak bir konser inceleme yazısında yazar elinden geldiğince nesnel kalmalıdır diye düşünüyorum. Yani bütünüyle ele aldığımda yazılarımı ben "bakış açısı" başlığı altında değerlendiremiyorum. Bu blogu da bilgili ve tecrübeli olduğumu düşündüğüm bir konuda kısıtlı sayıda bir takipçiye eleştiri içeren nitelikli yazılar sunmak için tutuyorum ki zamanla yerli okuyucumun olmadığını farkederek sadece İngilizce yazmaya doğru yöneldim. İnsanların "takılma" olarak gördüğü şeyler bir eleştirmende altta çalışan tecrübeli otonomlar haline gelmiş olabilir. Konseri daha önce dinlediğim performanslarla ve salonu gördüğüm diğer konser salonları ile kıyaslayamam. Eğer ortaya bir konser yazısı yazıyorum diye çıkıyorsam, zaten dünyada ve Türkiye'de ne tür müzik ne tür salonda nasıl icra ediliyor bilmem gerekiyor. Konser keyif alınabilecek bir konserdi tabii ki. Ancak bu tür ifadelerin bir müzik yazısında yer almasını şahsen gereksiz buluyorum. Ayşedeniz Hanım'ın müzik ile ilgili konuşmalarından önemli anektodlar yazımda zaten mevcut; daha fazlası biz müzik yazarları camiasında magazine girer. Parça ve performanslar hakkında da ettiğim bir kaç laf "dostlar alışverişte görsün" yazısı olmayan her yazıda olması gereken cinsten. Çok ağır eleştirdiğim, sanatçıdan ve organizasyondan tepki gördüğüm yazılar da oldu; ama bu kulaklar duymaya devam ettikçe bizde şimdilik böyle :)
DeleteSevgiler, saygılar...
Fatih Erkan